Doğanın hemen her zerresinde verilen savaşı inkâr etmek için kör olmak lazım! Her canlı, hatta her cansız gelişimini tamamlamak, daha önemlisi hayatta kalabilmenin peşindedir… Bir tohumun gelişip ağaç olana kadar geçirdiği süreç savaştır. Bir otoburun büyürken savaştığı etoburlar, bir etoburun avını korumak için savaştığı kendi hemcinsleri, diğer yırtıcılar, bazen kendi ailesi vardır… Annenin ise koruması gereken yavrusu vardır… Korumak için savaşmak zorundadır.
Barış için savaş mı demek istiyorsunuz?
Bir Samurai üç nedenle silah kullanır: Vatanını korumak, ailesi ve kendisini korumak, onursuz bir hareket olduğunda kendini öldürmek için…
Savaş söz konusuysa eğer, ne için, kim için savaştığın önemli. Canın ve canından fazla sevdiklerin için kendi kanını döken ya da düşmanının kanını aynı saygıyla döken “kahraman”dır. Para, mal, ego, menfaat uğruna öldürenlere ise “katil”denir. Sevdiklerin için canını verebiliyorsan sevmeyi biliyorsun demektir. “Seni seviyorum” sihirli bir cümledir. Ama “seni seviyorum” demekle “sevmek” aynı şey değildir!
Savaş sanatı barış sanatını da içerir. Birçok şiddet ancak savaşla durdurulabilmiştir. Günümüz dünyası buna güzel örnektir. Güçlü devletler bir şeyleri sebep göstererek güçsüz ama zenginlikleri olan devletlere saldırmıyorlar mı? Barışı sağlamak için güç gerekiyor. Savaşamayan milletler tarihten silinmiştir. Ancak savaşı bilen barışı da bilir, tevazu sahibidir, savaş yolunda ilk savaşı kendinle yapar. Önce kendini öldürür…
Nasıl? Bununla ne demek istediniz?
Kibirini, gururunu… beğenmediğin taraflarını öldürmekten bahsediyorum. Gurur egodan beslenir, öfkeyi doğurur, sana veya karşı tarafa zarar verir. Gurur ve kibir hala sende yaşıyor ise öldürdüğünde niçin ve kimin için öldürdüğünü anlamayıp sadece öldürürsün ve katil olursun. Pişmanlık içinde hasta bir ruh halinde yaşamını sürdürürsün.
Bencillik ve saldırganlıkla baş etmek için savaş sanatlarını mı öğrenmeli?
Bu bir kültür meselesi… Bencillik ve saldırganlığın ilk tohumları çocukken atılır. Aile de bunu yeşertir. “Önce ben”, “benim olmalı”, “ben önde olmalıyım” duygusu çocukken gelişen bir duygudur. “Benim babam senin babanı döver”le başlar. Paylaşmayı öğreten ailelerde daha az görülen bir özelliktir bencillik… “Benim evim daha büyük ve güzel olmalı”, “benim arabam daha yeni ve hızlı olmalı” düşünceleri mülk edinme hırsını tetikler. Yaşamak yerini “yaşamaya çalışmak”a bırakır. Ne kendine ne de ailene vakit ayırabilirsin. Kazanma arzusu ve hırsı ile hiçbir engel tanımadan helal, haram demeden kazanmaya çalışırsın… Kazanır, kazanır, Kazanırsın da… Kazanma arzusu sevgiyi unutturur. Sevgi yerini paraya terk etmiştir. Para ön plana çıkar ve “para hırsı” kişiyi “para hırsızı” yapar. Bir taraftan da malını malı olmayana karşı koruması, saldırılara karşı koruması gerçeği ortaya çıkar.
Genelde para gücü de beraberinde getirdiği için her şey onun lehindedir. Bir yanda bir tepsi baklava çaldıkları için 9’ar yıl hapis cezasına çarptırılan çocuklar, öte yanda beraat ettirilen banka hortumcularının bulunduğu bir dünyada savaşın olmaması mümkün müdür? Savaşı başlatan paylaşmayı bilmeyen bencil taraf değil midir? Yaşadığı kurak toprakları yeşertip cennete çeviren veya doğal bir zenginliği bulunan atalarından kalan toprakları o bölgede yaşayan insanların elinden hile veya zorbalıkla alanlara ne demeli? Sadece sahip olduğu bıçağın keskinliğini anlamak için insan öldüren adına insan diyemeyeceğimiz kişilere direnmek için yapılan mücadeleye savaş diyorsak ve bu kişilerle aynı dünyayı paylaşıyorsak hayatta kalmak için savaş sanatlarını öğrenmenin gerekli olduğu inancındayım.
Savaş sanatları eğitimini çocuklara öneriyor musunuz?
Bugün dünyayı yönetenler dün çocuktular. Korunma güdüsü tüm canlıların ortak özelliğidir, içsel bir bilgidir. İnsanlar ve bazı hayvanlar bu sanatı geliştirmişlerdir. Yırtıcılar yavrularına avlanmayı, avlar ise yavrularına korunmayı öğretir. Her canlı güdüsel olarak kendini korumak için tedbir alır. Her çocuk bu güdü ile doğar. Çocukları savaş sanatları ile tanıştırmak gerekir. Yarınlar, bugün rahatına kıyabilenlerindir. Tüm dünyada her geçen gün savaş sanatlarının önemi daha iyi anlaşılıyor. Spor otoriteleri, pedagoglar ve doktorlar tarafından ailelere, çocuğun ruhsal ve bedensel gelişimi için önemle tavsiye ediliyor. Savaş sanatları eğitiminde amaç kazanmak veya kaybetmek değildir. Çocuklarımızın fiziksel kapasite ve yeteneklerinin yanı sıra ruhsal ve sosyal gelişimleridir önemli olan. Bizler çocuğumuzun bedeninin ve aklının orantılı gelişebileceği bir ortam hazırlamalıyız ve bundan da sorumluyuz.
Shibumi Dojo – Moda, Kadıköy |
Uzak Doğu sporları çocuklara ne kazandırır?
Çocukların birbiri ile olumlu sosyal ilişkiler içine girmesini sağlar. Enerjisini doğru yolda kullanmayı öğretir. Stresten uzak tutar. Sağlıklı bir vücut, dingin bir ruh hali, kendine saygı ve güven kazandırır.
Aldığı “Do” disiplini okuldaki ve hayattaki başarısı arttırır. Aileye ve topluma, sorunların ve sorumluluklarının farkında olan, ahlak sahibi bir fert kazandırır. Çocuğun mücadele yeteneğini artırır, sorunlardan yılmayıp akıllıca çözmeyi öğretir. Savaş sanatları bir disiplin sanatıdır. Çocuklara ve gençlere yaşlarına uygun eğitim verir. Sorumluluk duygularını geliştirmesine, bedensel ve ruhsal gelişimini tamamlamasına yardımcı olur. Eylemlerinin getireceği sonuçları görebilmesini öğretir. Başkalarına, çevrelerine özen göstermelerini sağlar. Kendi kendilerini denetleyebilmelerini, düşünerek hareket etmelerini sağlar. Fiziksel gücü geliştirir ve doğru kullanmayı öğretir. Özgüvenin güçlenmesini sağlar. Bedensel ve zihinsel enerjiyi bilinçli kullanmayı öğretir. Sürekli ve yoğun yüzleşme yeteneği kazandırır. Unicef çocuğun ruhsal ve bedensel gelişimini tamamlayan ideal bir spor olarak tanımladığı ”judo”yu dünya çocuklarına armağan etmiştir.
Shibumi Dojo – Moda, Kadıköy |